18 Mart 2008 Salı
Benim adım Joe
Bu hafta gösterime iki yeni film girecek. Bunlardan biri eski King Kong efsanelerini hatırlatan ‘‘Koca Bebek Joe/Mighty Joe Young’’. Walt Disney'in, artık klasikleşmiş aksiyon-macera filmlerinden olan ‘‘Koca Bebek Joe’’, dünyanın ilgisini, dağ gorili neslinin giderek azalıyor olması üzerine çekmek istiyor.
Dünya üzerindeki birçok hayvan ve bitki türü giderek azalıyor. Yaşama alanlarının daralması ve izinsiz avcıların hedefi olmaları yüzünden neredeyse nesilleri tükenen hayvanlardan bir tanesi de dağ gorilleri. 70'li yıllarda Amerikan film endüstrisinin gözdesi King Kong ile benzerlikler taşıyan hikáyesiyle ‘‘Koca Bebek Joe’’ da işte bu dağ gorillerinden bir tanesinin başına gelenleri anlatıyor.
Yönetmenliğini Ron Underwood'un yaptığı filmin senaryosunu Mark Rosenthal ve Lawrence Konner yazmış. Senaristler daha önce Merian C. Cooper'ın yazdığı ve RKO'nun yapımcılığını üstlendiği 1950 tarihli aynı adlı filmden yararlanmışlar. Görüntü yönetmenliğini Don Peterman ile Oliver Wood'un üstlendiği ‘‘Koca Bebek Joe/Mighty Joe Young’’ için kullanılan çekim alanları ise Hawaii'deki Oahu Adası ile Los Angeles çevresi. Oyuncu kadrosunda Clarlize Theron, Bill Paxton, Rade Sherbedgia, Peter Firth, David Paymer, Regina King gibi oyuncuların bulunduğu filmin konusuna gelince...
Dev bir dağ gorili olan Joe, küçük bir Afrika köyünün efsanevi koruyucusudur ve tek bir arkadaşı vardır; annesini 20 yıl önce Joe'nun annesiyle birlikte kaybeden Jill (Charlize Theron). Aynı kaderi paylaşan iki arkadaşın hayatları zoolog Greg O'Hara'nın (Bill Paxton) gelişiyle değişir. Beş metre boyundaki dev gorili, avcıların vahşetinden kurtararak Kaliforniya'daki bir hayvanat bahçesine götürmek isteyen Greg, kısa sürede Jill'i de ikna eder. Amerika'ya gelirler, ama kötü niyetli bir avcının peşlerinde olduğundan habersizdirler. Kendini güvende hissetmeyen Joe kaçar ve masumane adımlarıyla şehirde büyük bir karmaşa ve kaosa yol açar.
Bir aksiyon-macera filmi olmasının dışında, insani bir mesaj içeren filmin yapımcısı Ted Hartley, şunları söylüyor: ‘‘Ormanlık alanların azalması ve avcıların iz sürmesi sonucunda çok sayıda hayvan türünün tehlike altında kaldığını görüyoruz ve bu durum artarak devam ediyor. Umarım ki insanlar bu filmdeki Joe'yu sevecekler. Ancak ben onu sevmekle yetinmemelerini ve bu harika hayvanların kendi doğal çevrelerinde korunmasının gereği üzerinde düşünmelerini istiyorum.’’
KOCA BEBEK JOE
Yönetmen: Ron Underwood
Yapımcılar: Ted Hartley, Tom Jacobson
Senaryo: Mark Rosenthal ve Lawrence Konner
Görüntü yönetmenleri: Don Peterman ve Oliver Wood
Oyuncular: Clarlize Theron, Bill Paxton, Rade Sherbedgia, Peter Firth, David Paymer, Regina King
Hürriyet, 7 Mayıs 1999, Cuma
Dünya üzerindeki birçok hayvan ve bitki türü giderek azalıyor. Yaşama alanlarının daralması ve izinsiz avcıların hedefi olmaları yüzünden neredeyse nesilleri tükenen hayvanlardan bir tanesi de dağ gorilleri. 70'li yıllarda Amerikan film endüstrisinin gözdesi King Kong ile benzerlikler taşıyan hikáyesiyle ‘‘Koca Bebek Joe’’ da işte bu dağ gorillerinden bir tanesinin başına gelenleri anlatıyor.
Yönetmenliğini Ron Underwood'un yaptığı filmin senaryosunu Mark Rosenthal ve Lawrence Konner yazmış. Senaristler daha önce Merian C. Cooper'ın yazdığı ve RKO'nun yapımcılığını üstlendiği 1950 tarihli aynı adlı filmden yararlanmışlar. Görüntü yönetmenliğini Don Peterman ile Oliver Wood'un üstlendiği ‘‘Koca Bebek Joe/Mighty Joe Young’’ için kullanılan çekim alanları ise Hawaii'deki Oahu Adası ile Los Angeles çevresi. Oyuncu kadrosunda Clarlize Theron, Bill Paxton, Rade Sherbedgia, Peter Firth, David Paymer, Regina King gibi oyuncuların bulunduğu filmin konusuna gelince...
Dev bir dağ gorili olan Joe, küçük bir Afrika köyünün efsanevi koruyucusudur ve tek bir arkadaşı vardır; annesini 20 yıl önce Joe'nun annesiyle birlikte kaybeden Jill (Charlize Theron). Aynı kaderi paylaşan iki arkadaşın hayatları zoolog Greg O'Hara'nın (Bill Paxton) gelişiyle değişir. Beş metre boyundaki dev gorili, avcıların vahşetinden kurtararak Kaliforniya'daki bir hayvanat bahçesine götürmek isteyen Greg, kısa sürede Jill'i de ikna eder. Amerika'ya gelirler, ama kötü niyetli bir avcının peşlerinde olduğundan habersizdirler. Kendini güvende hissetmeyen Joe kaçar ve masumane adımlarıyla şehirde büyük bir karmaşa ve kaosa yol açar.
Bir aksiyon-macera filmi olmasının dışında, insani bir mesaj içeren filmin yapımcısı Ted Hartley, şunları söylüyor: ‘‘Ormanlık alanların azalması ve avcıların iz sürmesi sonucunda çok sayıda hayvan türünün tehlike altında kaldığını görüyoruz ve bu durum artarak devam ediyor. Umarım ki insanlar bu filmdeki Joe'yu sevecekler. Ancak ben onu sevmekle yetinmemelerini ve bu harika hayvanların kendi doğal çevrelerinde korunmasının gereği üzerinde düşünmelerini istiyorum.’’
KOCA BEBEK JOE
Yönetmen: Ron Underwood
Yapımcılar: Ted Hartley, Tom Jacobson
Senaryo: Mark Rosenthal ve Lawrence Konner
Görüntü yönetmenleri: Don Peterman ve Oliver Wood
Oyuncular: Clarlize Theron, Bill Paxton, Rade Sherbedgia, Peter Firth, David Paymer, Regina King
Hürriyet, 7 Mayıs 1999, Cuma
Etiketler:
charlize,
haber,
koca bebek joe,
mighty joe young
Hollywood Kadınları'nın dedikodusu
Meğerse star kavgaları ve kıskançlıkları sadece bize özgü değilmiş!
Hollywood yıldızlarını çok yakından tanıyan ama adının açıklanmasını istemeyen bir kadın yazar ilginç iddialarıyla sinema dünyasını karıştırdı. İngiliz B Dergisi'nde yayınlanan iddialar bugünlerde Hollywood gündemini meşgul ediyor. Hollywood kadınlarını onları gerçekten çok iyi tanıyan birinden dinlemek istemez misiniz?
JENNIFER LOPEZ
‘Kendini dev aynasında görüyor‘‘
Hollywood'da en yüksek ücreti alan Latin güzeli, kısa bir süre öncesine kadar adını dünyaya duyuramamıştı. Şimdi ise Hollywood'un en başarılı yıldızı olduğuna inanıyor. Oysa Jennifer Lopez, Hollywood'da hiç sevilmiyor. Genç yıldızın diğer meslektaşları hakkında ileri geri konuşması sıkıntı yaratıyor. Jennifer Lopez, örneğin Gwyneth Paltrow hakkında da: ‘‘Onun tek marifeti, bir süre Brad Pitt ile beraber olması’’ diyerek durup dururken kalp kırdı. Jennifer Lopez, memleketlisi Salma Hayek hakkında da demediğini bırakmıyor. İkide birde ‘‘Erkekler benden hoşlanıyor‘‘ diyerek herkesin canını sıkıyor.
SHARON STONE
‘‘Gerçek bir profesyonel‘‘
Sharon Stone'un önemli bir özelliği var: Her gazetecinin adını aklında tutmakla kalmıyor, kendisiyle röportaj yaptıkları zaman ne giydiklerini de ayrıntılarıyla anımsıyor. Sharon Stone çok dost canlısı bir kadındır. Sizinle konuşurken elini omzunuza koyuverir. Söyleşiler sırasında sık sık vitamin hapı yutmaya pek meraklıdır. Çok da esprilidir. Sıkıcı bir yemek davetinde Sharon Stone ile yanyana oturmak gerçekten büyük bir şanstır. Her zaman kibar davranmaya çalışır. İnsanların onun hakkında her zaman güzel şeyler yazmaları için elinden geleni yapar. Zaten öyle de oluyor.
GWYNETH PALTROW
‘‘Buz Prensesi‘‘
Gwyneth Paltrow'un Hollywood soyluları arasında yer almasına hiç şaşmamalı.Anlaşılan daha çocukken başkalarının yanında ciddi olmasını fazla kıpırdanmamasını öğretmişler. Gwyneth, konuşurken her zaman karşısındakinin gözlerinin içine bakar. Genç yıldız çok az makyaj yapar, ve gerçek yaşamında, beyaz perdede göründüğünden daha güzeldir.Gwyneth Paltrow, bir ara eski sevgilisi Brad Pitt'in arkasından konuşuyordu. Ama artık akıllandı. Eski sevgililerinin adlarını ağzına almıyor.
JULIA ROBERTS
‘‘Hafife alınmamalı‘‘
Julia Roberts, hep ormanın kenarında gözleri bir arabanın spot lambalarının ışığıyla kamaşan bir geyiği anımsatır.Ya da onun her an hüngür hüngür ağlamaya başlayacağını düşünürsünüz. Bu genç yıldız gerçek yaşamında çok nahif bir kadındır. Julia Roberts sık sık güler ama doğrusu gülüşünde hiç derinlik yoktur. Tabloid gazetelerin bir numaralı konu kaynağı olmak elbette genç kadını sinirlendiriyor. Bu yüzden gazetecilerle dost geçinmeye hiç niyeti yok. Bir keresinde bir erkek gazetecinin söyleşi sırasında gözlerini göğsünden ayıramadığını söyleyerek bu gazeteci aleyhinde atıp tutmuştu. Oysa o gazetecinin eşcinsel olduğunu herkes biliyordu ve genç adam sadece Julia Robierts'in boynundaki kolyeyi incelemek istemişti. Julia Roberts hayatın tadını çıkarmasını pek bilmiyor. Onunla bir davette biraraya gelmek hiç de eğlendirici olmaz.
CHARLIZE THERON
‘‘Büyük yıldız, daha büyük ego‘‘
Güney Afrikalı güzel yıldızın kendine sonsuz güveni var. Dünyanın en güzel kadını olduğuna yürekten inandığı kesin.Charlize Theron, kendisine teklif edilen rollerin bazılarını bu roller için çok fazla güzel olduğunu ileri sürerek geri çeviriyor. ‘‘Şeytanın Avukatı‘‘ filminde de az kalsın oynamayacaktı. Genç aktör Keanu Reeves'in de rol aldığı filmde Charlize Theron, çirkinleşmek için makyaj masasına oturdu. Genç yıldız, elinden aynasını hiç eksik etmez. Söyleşiler sırasında bile ikide birde aynasını çıkarıp kendini inceler. Doğrusu güzelliğe bu derece düşkün olmak, bir Hollywood yıldızı için bile fazla.
SANDRA BULLOCK
‘‘Kapı komşusu‘‘
Sandra Bullock ile değişik koşullar altında karşılaşsanız, onunla dost olmak istersiniz.Gerçekte beyaz perdede göründüğünden daha zayıftır ve yüzü de daha incedir. Ukala değildir, insanlara yukardan bakmaz. Çok komiktir Sandra Bullock, gerçekten yanıbaşınızdaki komşunun kızıymış gibi davranır. Onunla dostluk kurmak çok kolaydır.
CAMERON DIAZ
‘‘Neşeli bir sarışın‘‘
Eski manken Cameron Diaz, bugün Hollywood'un en gözde yıldızlarından biri ama genç kadın bunun sadece bir şakadan ibaret olduğunu düşünüyor. İlk gençlik yıllarında sivilcelerden çok çekmiş. Şimdi de cildinin pek pürüzsüz olduğu söylenemez. Cameron Diaz, kendine yakışacak kıyafetleri seçmekte usta.Kültürlü bir genç kadın mıdır?Bu sorunun yanıtı kültürden ne anladığınıza bağlı. Cameron Diaz ile nükleer fizik konularını tartışamazsınız. Ondan böyle bir şey beklemeyin.
SUSAN SARANDON
‘‘muhteşem bir anne‘‘
Susan Sarandon, gerçekte daha genç ve çekicidir.Çok akıllı bir kadın olduğu da kesin. O da bir çok anne gibi çocuklarından sözetmeye bayılır. Onların başarılarını anlatmak Susan Sarandon'u çok mutlu eder.Doğrusu Susan Sarandon'un giyim zevki tartışılır...Bİnsanlara biraz yukardan bakar ama sinemada bukadar büyük başarı sağlayan bir oyuncunun başka türlü davranması da beklenemez. Kamera karşısında orta yaşlı seksi kadınları canlandırmak hoşuna gidiyor.Yıldız, birlikte yaşadığı Tim Robbins'den oniki yaş büyük.Elli iki yaşındaki sanatçı,şu sıralar kendini çok dinç ve genç hissettiğini söylüyor. Eh insan kendinden bukadar küçük bir erkekle beraber olursa kendini genç hizssetmek zorunda kalır.
JENNIFER ANISTON
‘‘Sinir küpü‘‘
Jennifer aniston, aslında tatlı bir kız ama bazan çok da sıkıcı olabilir. Hızlı hızlı konuşur, ağzından çıkan sözcükleri anlamakta güçlük çekersiniz. Çok çabuk sinirlenir. Çok fazla kültürlü olduğu söylenemez. Fakat giyim zevkine diyecek yoktur. Brad Pitt de bir Einstein sayılamayacağına göre Jennifer Aniston ile çok uyumlu bir çift oluşturduğu söylenebilir
Hürriye, 1999
Hollywood yıldızlarını çok yakından tanıyan ama adının açıklanmasını istemeyen bir kadın yazar ilginç iddialarıyla sinema dünyasını karıştırdı. İngiliz B Dergisi'nde yayınlanan iddialar bugünlerde Hollywood gündemini meşgul ediyor. Hollywood kadınlarını onları gerçekten çok iyi tanıyan birinden dinlemek istemez misiniz?
JENNIFER LOPEZ
‘Kendini dev aynasında görüyor‘‘
Hollywood'da en yüksek ücreti alan Latin güzeli, kısa bir süre öncesine kadar adını dünyaya duyuramamıştı. Şimdi ise Hollywood'un en başarılı yıldızı olduğuna inanıyor. Oysa Jennifer Lopez, Hollywood'da hiç sevilmiyor. Genç yıldızın diğer meslektaşları hakkında ileri geri konuşması sıkıntı yaratıyor. Jennifer Lopez, örneğin Gwyneth Paltrow hakkında da: ‘‘Onun tek marifeti, bir süre Brad Pitt ile beraber olması’’ diyerek durup dururken kalp kırdı. Jennifer Lopez, memleketlisi Salma Hayek hakkında da demediğini bırakmıyor. İkide birde ‘‘Erkekler benden hoşlanıyor‘‘ diyerek herkesin canını sıkıyor.
SHARON STONE
‘‘Gerçek bir profesyonel‘‘
Sharon Stone'un önemli bir özelliği var: Her gazetecinin adını aklında tutmakla kalmıyor, kendisiyle röportaj yaptıkları zaman ne giydiklerini de ayrıntılarıyla anımsıyor. Sharon Stone çok dost canlısı bir kadındır. Sizinle konuşurken elini omzunuza koyuverir. Söyleşiler sırasında sık sık vitamin hapı yutmaya pek meraklıdır. Çok da esprilidir. Sıkıcı bir yemek davetinde Sharon Stone ile yanyana oturmak gerçekten büyük bir şanstır. Her zaman kibar davranmaya çalışır. İnsanların onun hakkında her zaman güzel şeyler yazmaları için elinden geleni yapar. Zaten öyle de oluyor.
GWYNETH PALTROW
‘‘Buz Prensesi‘‘
Gwyneth Paltrow'un Hollywood soyluları arasında yer almasına hiç şaşmamalı.Anlaşılan daha çocukken başkalarının yanında ciddi olmasını fazla kıpırdanmamasını öğretmişler. Gwyneth, konuşurken her zaman karşısındakinin gözlerinin içine bakar. Genç yıldız çok az makyaj yapar, ve gerçek yaşamında, beyaz perdede göründüğünden daha güzeldir.Gwyneth Paltrow, bir ara eski sevgilisi Brad Pitt'in arkasından konuşuyordu. Ama artık akıllandı. Eski sevgililerinin adlarını ağzına almıyor.
JULIA ROBERTS
‘‘Hafife alınmamalı‘‘
Julia Roberts, hep ormanın kenarında gözleri bir arabanın spot lambalarının ışığıyla kamaşan bir geyiği anımsatır.Ya da onun her an hüngür hüngür ağlamaya başlayacağını düşünürsünüz. Bu genç yıldız gerçek yaşamında çok nahif bir kadındır. Julia Roberts sık sık güler ama doğrusu gülüşünde hiç derinlik yoktur. Tabloid gazetelerin bir numaralı konu kaynağı olmak elbette genç kadını sinirlendiriyor. Bu yüzden gazetecilerle dost geçinmeye hiç niyeti yok. Bir keresinde bir erkek gazetecinin söyleşi sırasında gözlerini göğsünden ayıramadığını söyleyerek bu gazeteci aleyhinde atıp tutmuştu. Oysa o gazetecinin eşcinsel olduğunu herkes biliyordu ve genç adam sadece Julia Robierts'in boynundaki kolyeyi incelemek istemişti. Julia Roberts hayatın tadını çıkarmasını pek bilmiyor. Onunla bir davette biraraya gelmek hiç de eğlendirici olmaz.
CHARLIZE THERON
‘‘Büyük yıldız, daha büyük ego‘‘
Güney Afrikalı güzel yıldızın kendine sonsuz güveni var. Dünyanın en güzel kadını olduğuna yürekten inandığı kesin.Charlize Theron, kendisine teklif edilen rollerin bazılarını bu roller için çok fazla güzel olduğunu ileri sürerek geri çeviriyor. ‘‘Şeytanın Avukatı‘‘ filminde de az kalsın oynamayacaktı. Genç aktör Keanu Reeves'in de rol aldığı filmde Charlize Theron, çirkinleşmek için makyaj masasına oturdu. Genç yıldız, elinden aynasını hiç eksik etmez. Söyleşiler sırasında bile ikide birde aynasını çıkarıp kendini inceler. Doğrusu güzelliğe bu derece düşkün olmak, bir Hollywood yıldızı için bile fazla.
SANDRA BULLOCK
‘‘Kapı komşusu‘‘
Sandra Bullock ile değişik koşullar altında karşılaşsanız, onunla dost olmak istersiniz.Gerçekte beyaz perdede göründüğünden daha zayıftır ve yüzü de daha incedir. Ukala değildir, insanlara yukardan bakmaz. Çok komiktir Sandra Bullock, gerçekten yanıbaşınızdaki komşunun kızıymış gibi davranır. Onunla dostluk kurmak çok kolaydır.
CAMERON DIAZ
‘‘Neşeli bir sarışın‘‘
Eski manken Cameron Diaz, bugün Hollywood'un en gözde yıldızlarından biri ama genç kadın bunun sadece bir şakadan ibaret olduğunu düşünüyor. İlk gençlik yıllarında sivilcelerden çok çekmiş. Şimdi de cildinin pek pürüzsüz olduğu söylenemez. Cameron Diaz, kendine yakışacak kıyafetleri seçmekte usta.Kültürlü bir genç kadın mıdır?Bu sorunun yanıtı kültürden ne anladığınıza bağlı. Cameron Diaz ile nükleer fizik konularını tartışamazsınız. Ondan böyle bir şey beklemeyin.
SUSAN SARANDON
‘‘muhteşem bir anne‘‘
Susan Sarandon, gerçekte daha genç ve çekicidir.Çok akıllı bir kadın olduğu da kesin. O da bir çok anne gibi çocuklarından sözetmeye bayılır. Onların başarılarını anlatmak Susan Sarandon'u çok mutlu eder.Doğrusu Susan Sarandon'un giyim zevki tartışılır...Bİnsanlara biraz yukardan bakar ama sinemada bukadar büyük başarı sağlayan bir oyuncunun başka türlü davranması da beklenemez. Kamera karşısında orta yaşlı seksi kadınları canlandırmak hoşuna gidiyor.Yıldız, birlikte yaşadığı Tim Robbins'den oniki yaş büyük.Elli iki yaşındaki sanatçı,şu sıralar kendini çok dinç ve genç hissettiğini söylüyor. Eh insan kendinden bukadar küçük bir erkekle beraber olursa kendini genç hizssetmek zorunda kalır.
JENNIFER ANISTON
‘‘Sinir küpü‘‘
Jennifer aniston, aslında tatlı bir kız ama bazan çok da sıkıcı olabilir. Hızlı hızlı konuşur, ağzından çıkan sözcükleri anlamakta güçlük çekersiniz. Çok çabuk sinirlenir. Çok fazla kültürlü olduğu söylenemez. Fakat giyim zevkine diyecek yoktur. Brad Pitt de bir Einstein sayılamayacağına göre Jennifer Aniston ile çok uyumlu bir çift oluşturduğu söylenebilir
Hürriye, 1999
Joe'nun bebeği
Gösterimdeki ‘‘Koca Bebek Joe’’da, Joe adlı dev bir gorilin bakıcısını oynayan Charlize Theron, aralarında son filmi ‘‘Celebrity’’de rol aldığı Woody Allen dahil, herkesin aklını başından alan bir çekiciliğe sahip.
Adı Charlize Theron. Doğum tarihi 7 Ağustos 1975, Benoni, Güney Afrika. Boy 1.80 cm. Saç rengi sarı. Göz rengi elektrik yeşili. Mevzun bacaklar. Asıl mesleği dansçı, mankenlik de yapmış. Halihazırda beyazperdeyi tutuşturmakla ve erkek seyircileri çıldırtmakla iştigal ediyor. Woody Allen, henüz göremediğimiz son filmi ‘‘Celebrity’’de hiper-seksi bir manken rolünü verdiği bu ateş parçasının ‘‘ezici bir seksapeli’’ olduğunu söylemiş. Onunla konuşma mutluluğuna ermiş yabancı erkek gazetecilerin kaleminden bal damlıyor. Onun için ‘‘Hollywood'un yeni atom bombası’’ diyorlar. Kendisi de ‘‘Cinsellikten korkmak niye? Son derece seksi bir yaratık olduğumu düşünüyorum,’’ diyor.
Fransız bir baba ve Alman bir annenin tek çocuğu olarak Güney Afrika'da doğan bu güzel, çocukluğunu Benoni'de bir çiftlikte geçirmiş. Anadili Afrikaner, ikinci dili İngilizce. Çiftlikte süt sağmanın dışında, annesinin yüksek topuklu pabuçlarını giyip, şapkalarını takıp makyaj yapar ve aynanın karşısına geçerek çeşitli rollere bürünürmüş. ‘‘Splash’’ filminde gördüğü Tom Hanks'e aşık olmuş, birkaç yıl sonra onunla ‘‘That Thing You Do!’’da oynayacağını ne bilsin? Klasik dans dersleri almış, bir de videodan sürekli film izlemiş. Dans derslerine giderken, biraz cep harçlığı kazanmak için markette kasiyer olarak çalışmaya başlamış. Sonra da sıkıntıdan gidip bir mankenlik yarışmasına yazılmış. Kazanmış, haliyle. Başına gelenleri doğru dürüst anlamadan, cebinde bir kontrat, 16 yaşında Milano'nun yolunu tutmuş ve ‘‘yılın uluslararası mankeni’’ olmuş. Avrupa'nın bütün podyumlarında 1.80'lik endamıyla salınarak hayatını kazanırken, bir dergi onu New York'a çalışmaya göndermiş. Orada, dans kariyerini sürdürmeye karar verip, Joffrey Ballet'ye girmiş. Ancak sekiz ay sonra, bir prova sırasında dizinden yaralanınca, çok sevdiği baleye veda etmek zorunda kalmış. 18 yaşında her şeyden bıkan, Güney Afrika'ya dönsün mü dönmesin mi bilemeyen Theron, annesinin de teşvikiyle kalkıp Los Angeles'a gitmiş. Bir süre etrafta amaçsızca dolandıktan sonra, günün birinde keşfedilmiş! Hiç tanımadığı bir adam ona yaklaşıp kartvizitini vermiş: bu, ünlü menejer John Crosby'den başkası değilmiş. Bozuk bir şiveyle konuştuğu İngilizcesini düzeltmek için aylarca çalışmış. Sonunda L.A.'ye gelişinden beş ay sonra ilk rolünü almış: ‘‘Two Days In the Valley’’de ‘‘Seks ve Yalanlar’’ın ünlü yıldızı James Spader'la kamera karşısına geçmiş. Ardından, küçükken hayranı olduğu Tom Hanks'in ilk yönetmenlik denemesi ‘‘That Thing You Do!’’da Oscarlı aktörle oynamış. Oyunculuk yeteneğini ise Keanu Reeves'in hayattan bıkmış alkolik karısını canlandırdığı ‘‘Şeytanın Avukatı’’nda göstermiş. Al Pacino ve Keanu Reeves'le başrolleri paylaştığı bu filmin ardından çevirdiği filmler ise şunlar: Woody Allen'ın yönetiminde, Kenneth Branagh ve Leonardo DiCaprio'ya birlikte ‘‘Celebrity’’; Bill Paxton'la ‘‘Koca Bebek Joe’’; Johnny Depp'le ‘‘The Astronaut's Wife’’ ve John Irving'in romanından uyarlanan ‘‘The Cider House Rules’’. Dans eğitimi sayesinde edindiği disiplin duygusunu koruyan ve ‘‘Oynamak, disiplin ihtiyacımı karşılıyor, her ne kadar dansı özlesem de’’ diyen güzel Charlize, son olarak ünlü Broadway müzikali ‘‘Chicago’’nun sinema uyarlamasında rol alacak.
Son bir not: Herkesin başını döndüren 23 yaşındaki bu peri kızının güzel başını kimin döndürdüğünü merak ediyorsanız söyleyelim: Kendisi bir süredir ‘‘Third Eye Blind’’ adlı rock grubunun şarkıcısı olan 34 yaşındaki Stephan Jenkins'le birlikte.
@Hürriyet: 13 Mayıs 1999, Perşembe
Adı Charlize Theron. Doğum tarihi 7 Ağustos 1975, Benoni, Güney Afrika. Boy 1.80 cm. Saç rengi sarı. Göz rengi elektrik yeşili. Mevzun bacaklar. Asıl mesleği dansçı, mankenlik de yapmış. Halihazırda beyazperdeyi tutuşturmakla ve erkek seyircileri çıldırtmakla iştigal ediyor. Woody Allen, henüz göremediğimiz son filmi ‘‘Celebrity’’de hiper-seksi bir manken rolünü verdiği bu ateş parçasının ‘‘ezici bir seksapeli’’ olduğunu söylemiş. Onunla konuşma mutluluğuna ermiş yabancı erkek gazetecilerin kaleminden bal damlıyor. Onun için ‘‘Hollywood'un yeni atom bombası’’ diyorlar. Kendisi de ‘‘Cinsellikten korkmak niye? Son derece seksi bir yaratık olduğumu düşünüyorum,’’ diyor.
Fransız bir baba ve Alman bir annenin tek çocuğu olarak Güney Afrika'da doğan bu güzel, çocukluğunu Benoni'de bir çiftlikte geçirmiş. Anadili Afrikaner, ikinci dili İngilizce. Çiftlikte süt sağmanın dışında, annesinin yüksek topuklu pabuçlarını giyip, şapkalarını takıp makyaj yapar ve aynanın karşısına geçerek çeşitli rollere bürünürmüş. ‘‘Splash’’ filminde gördüğü Tom Hanks'e aşık olmuş, birkaç yıl sonra onunla ‘‘That Thing You Do!’’da oynayacağını ne bilsin? Klasik dans dersleri almış, bir de videodan sürekli film izlemiş. Dans derslerine giderken, biraz cep harçlığı kazanmak için markette kasiyer olarak çalışmaya başlamış. Sonra da sıkıntıdan gidip bir mankenlik yarışmasına yazılmış. Kazanmış, haliyle. Başına gelenleri doğru dürüst anlamadan, cebinde bir kontrat, 16 yaşında Milano'nun yolunu tutmuş ve ‘‘yılın uluslararası mankeni’’ olmuş. Avrupa'nın bütün podyumlarında 1.80'lik endamıyla salınarak hayatını kazanırken, bir dergi onu New York'a çalışmaya göndermiş. Orada, dans kariyerini sürdürmeye karar verip, Joffrey Ballet'ye girmiş. Ancak sekiz ay sonra, bir prova sırasında dizinden yaralanınca, çok sevdiği baleye veda etmek zorunda kalmış. 18 yaşında her şeyden bıkan, Güney Afrika'ya dönsün mü dönmesin mi bilemeyen Theron, annesinin de teşvikiyle kalkıp Los Angeles'a gitmiş. Bir süre etrafta amaçsızca dolandıktan sonra, günün birinde keşfedilmiş! Hiç tanımadığı bir adam ona yaklaşıp kartvizitini vermiş: bu, ünlü menejer John Crosby'den başkası değilmiş. Bozuk bir şiveyle konuştuğu İngilizcesini düzeltmek için aylarca çalışmış. Sonunda L.A.'ye gelişinden beş ay sonra ilk rolünü almış: ‘‘Two Days In the Valley’’de ‘‘Seks ve Yalanlar’’ın ünlü yıldızı James Spader'la kamera karşısına geçmiş. Ardından, küçükken hayranı olduğu Tom Hanks'in ilk yönetmenlik denemesi ‘‘That Thing You Do!’’da Oscarlı aktörle oynamış. Oyunculuk yeteneğini ise Keanu Reeves'in hayattan bıkmış alkolik karısını canlandırdığı ‘‘Şeytanın Avukatı’’nda göstermiş. Al Pacino ve Keanu Reeves'le başrolleri paylaştığı bu filmin ardından çevirdiği filmler ise şunlar: Woody Allen'ın yönetiminde, Kenneth Branagh ve Leonardo DiCaprio'ya birlikte ‘‘Celebrity’’; Bill Paxton'la ‘‘Koca Bebek Joe’’; Johnny Depp'le ‘‘The Astronaut's Wife’’ ve John Irving'in romanından uyarlanan ‘‘The Cider House Rules’’. Dans eğitimi sayesinde edindiği disiplin duygusunu koruyan ve ‘‘Oynamak, disiplin ihtiyacımı karşılıyor, her ne kadar dansı özlesem de’’ diyen güzel Charlize, son olarak ünlü Broadway müzikali ‘‘Chicago’’nun sinema uyarlamasında rol alacak.
Son bir not: Herkesin başını döndüren 23 yaşındaki bu peri kızının güzel başını kimin döndürdüğünü merak ediyorsanız söyleyelim: Kendisi bir süredir ‘‘Third Eye Blind’’ adlı rock grubunun şarkıcısı olan 34 yaşındaki Stephan Jenkins'le birlikte.
@Hürriyet: 13 Mayıs 1999, Perşembe
Etiketler:
biyografi,
charlize,
koca bebek joe,
mighty joe young
14 Mart 2008 Cuma
1999 Charlize'in yılı
İlk çıkışını ‘‘Şeytan'ın Avukatı’’ filmindeki rolüyle yapan ve Hollywood'da kendine yeni yeni yer edinen 23 yaşındaki Charlize Theron, 1999'a hızla girdi. Film eleştirmenleri, bu yıl 4 filmi birden gösterime girecek olan genç yıldızın 1999'da zirveye çıkacağına kesin gözüyle bakıyorlar. Johnny Depp, Al Pacino ve Keanu Reeves gibi Hollywood'un bir numaralı aktörleriyle birlikte oynayan Charlize Theron, en büyük övgüyü Tom Hanks'ten aldı. Charlize'den bir hayli etkilenen deneyimli aktör, ‘‘Charlize Theron bugüne kadar çalıştığım en yetenekli yıldız’’ diyerek onu övmüştü. Woody Allen'in ‘‘Celebrity’’sinde oynadıktan sonra Hollywood'a bomba gibi düşen Charlize meslektaşları, onun en büyük kozunun, doğuştan varolan seksapeli olduğu konusunda birleşiyorlar.
@Hürriyet: 14 Ocak 1999, Perşembe
@Hürriyet: 14 Ocak 1999, Perşembe
Etiketler:
biyografi,
celebrity,
charlize,
devil's advocate,
haber
11 Mart 2008 Salı
Charlize Theron: Taşralı kızın Hollywood macerası
Charlize Theron, kötü başlayan, ancak talihinin yüzüne gülmeye başlamasıyla birlikte inanılmaz bir ivme kazanan bir yaşama sahip. Güney Afrika'da bir taşra kasabasında başlayan macerasında, yolunun Hollywood'a kadar uzanmasında, güzelliğinin ve yırtı
Charlize Theron'u anlatmaya 'henüz 27 yaşında...' diye başlamak mümkün; şimdiye kadar hakkında yazılan pekçok yazı bu şekilde, 1975 doğumlu güzel aktrisin gençliğini ön plana alarak başlamış. Ancak bu hafta Theron'un çok güçlü bir rakibi var: Angelina Jolie. Her ne kadar aralarında yalnızca iki aylık bir yaş farkı olsa da (Jolie 4 Haziran, Theron'sa 7 Ağustos doğumlu) terazinin kefelerine koyduğumuzda, Jolie'nin biraz daha ağır bastığını kabul etmemiz gerekiyor; bir de geçtiğimiz hafta vizyona giren 8 Kadın'daki Virginie Ledoyen, Suzon Ludivine Sagnier gibi genç yıldızları hatırlayınca, Theron'dan 'henüz 27 yaşında' diye bahsetmek iyice güçleşiyor. O, artık umut vaat eden, genç bir Hollywood star adayı olmanın ötesine geçmiş, yer aldığı her filme damgasını vuran, attığı her adımdan emin bir yıldız. Hal böyle olunca, Theron'u birkaç yıl öncesine kadar yapıldığı gibi "Yeni Cameron Diaz" türü yakıştırmalarla anlatmaya çalışmak, beyhude bir çaba olmanın ötesine geçemiyor, onu yaptığı işlere referans vererek anlama/anlatma zorunluluğundan kaçmak, artık eskisi kadar kolay değil.
Berbat bir çocukluk
Bugünkü Theron'u anlamak için (yalnızca aktris kimliğiyle değil, yaşamın diğer alanlarında takındığı tavırla da) çocukluk yıllarına, doğup büyüdüğü Güney Afrika'ya uzanmak, "bundan daha doğal yaşayamazsınız" dediği çocukluk yıllarına gitmek gerekiyor. Bu yıllardan gözümüze çarpan şeyler pek de iç açıcı değil: İflah olmaz, alkolik bir baba; sürekli kavga edilen bir ev ve sağlıklı bir çocukluk yaşayamamasına neden olacak, ekonomik sıkıntılarla dolu bir yaşam... Ancak Theron'un yaşamının Güney Afrika ayağındaki zorluklar, sadece bu tür, dünyada pekçok insanın içinden geçmek zorunda kaldığı bu tür genel durumlarla sınırlı değil. Henüz 15 yaşına geldiğinde, alışıldık bir kavga sırasında, annesi kendini ve Charlize'ı korumak için eşini vurmak zorunda kaldı. Babasını bugün bile nefretle hatırlayan Theron, bu nefreti genelleyerek, uzun bir süre tüm erkeklere karşı düşmanca duygular beslemiş. Bu sorununu aşmasında, çok iyi bir insan olan ve kendisine şefkatle yaklaşan üvey babasının yardımlarınıysa minnetle anıyor. Theron'un yaşamındaki bu dönüm noktası, bugün doğup büyüdüğü ülkesi hakkında pek olumlu şeyler düşünmemesiyle yakından ilgili. Oynadığı, tecavüz karşıtı bir tanıtım filminin Güney Afrikalı beyazların şikayetlerinden dolayı yasaklanması, ona babası gibi insanların hoş görüldüğü çocukluk yıllarını hatırlamasına yol açmış olmalı. ("Güney Afrika'nın bugün dünyaca bilinmesi gereken en önemli özelliği bir 'tecavüz merkezi' oluşu. Yaklaşık 26 dakika arayla bir kadın tecavüze uğruyor. Ama bundan daha da kötüsü, tecavüze karşı olan erkeklerin, kendi problemleri olmadığı için bu olaylara karışmayışı")
Kavgayla gelen şöhret
Yaşamının bu zor döneminde, kendini çevreleyen zincirlerden kurtuluşu, güzel yıldızın 16 yaşında kendisine yapılan bir modellik teklifini değerlendirerek İtalya'ya gitmesiyle gerçekleşmiş. Daha sonra New York'taki bir çekimin ardından Avrupa'ya dönmeyip ABD'de kalmayı tercih eden Theron, farkında olmadan onu Hollywood'a sürükleyecek adımı da atmış oldu böylece.
Manhattan'da geçirdiği günler çok güzel başladı: Çocukluk göz ağrısı olan baleye, hem de Joffrey Bale Grubu'na girerek geri döndü. Ancak bu mutluluğu uzun sürmedi; dizindeki bir sakatlık dansı bırakmasına yol açtı. Bu durumun yarattığı depresyon, bir taşra kızı olan Theron'a çok yabancı olan New York'un boğucu atmosferiyle birleşince umudunu yitirmeye başlayan Theron, bir gün cebindeki 200 dolarla pılını pırtını toplayıp Hollywood'a yollanmaya karar verdi. Yola koyulurken pekçok umudu vardı muhakkak, ama eminiz biri ona beş parasız olduğu bir sırada, kimden aldığını hatırlamadığı bir çekin karşılıksız olduğunu iddia eden banka memuruyla tutuştuğu kavganın onu sinemaya taşıyacağını söylese kendisiyle dalga geçildiğini düşünürdü. Evet, pekçok iyi oyuncu gibi Theron'daki yeteneğin keşfi de kaderin doğru insanı doğru yere yollamış olmasına dayanıyor: Theron, banka memuruyla ateşli bir tartışmaya tutuştuğu ve dünyayı umursamadığı bir sırada, John Hurt gibi bir ismin menajerliğini yapan John Crosby'nin orada olması ve kendisine kartvizitini vererek aramasını istemesi, yedi ay sonra rol alacağı ilk filmin biletiydi aynı zamanda.
Charlize, usta yönetmenler ve birbirinden ünlü yıldızlarla...
Doğal güzelliğiyle Hollywood'un altın çağındaki yıldız isimleri çağrıştıran Theron, 'güzelliğini zekâsıyla birleştirerek', üzerine bir de artık kendisine iyi davranmaya başlayan talihini ekleyerek, Hollywood'da kısa sürede göz kamaştırıcı bir yükseliş yaşadı. 1996 yapımı "2 Days in the Valley" eleştirmenler tarafından pek beğenilmese de birçok kişi Theron'daki cevheri fark etmişti. Bu kişilerden biri de ona ilk yönetmenlik denemesi "That Thing You Do!"da (1997) Tom Everett Scott ve Liv Tyler gibi isimlerle birlikte ona da yer veren Tom Hanks'ti. Ancak, Theron'u tüm dünyaya tanıtan, 1997'de Keanu Reeves ve Al Pacino gibi iki dev isimle birlikte başrolde yer aldığı "Şeytanın Avukatı (The Devil's Advocate, 1997)" Bu filmde Reeves'in canlandırdığı hırslı avukat Kevin Lomax'ın karısı Mary Ann Lomax'ı canlandıran Theron'un Reeves'le seviştiği sahne ve Al Pacino'nun canlandırdığı John Milton'ın tecavüzüne uğradıktan sonra yara bere içindeki vücuduyla kiliseye günahlarından arınmaya gittiği sahneler, bugün hâlâ hafızalarda. Böylece Theron'un önlenemez yükselişi de başlamış oldu:
Peş peşe rol aldığı "Celebrity (1998)", "Koca Bebek Joe (Mighty Joe Young, 1998)", "Astronotun Karısı (The Astronaut's Wife, 1999)", "Tanrının Eseri, Şeytanın Parçası (The Cider House Rules, 1999)", "Soygun (Reindeer Games, 2000)", "The Yards (2000)", "Onurlu Bir Adam (Men of Honor, 2000)", "The Legend of Bagger Vance (2000)" gibi filmlerde Woody Allen, Lasse Hallström, John Frankenheimer, Robert Redford gibi usta yönetmenler ve Leonardo DiCaprio, Johnny Depp, Tobey Maguire, Ben Affleck, Mark Wahlberg, Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Will Smith ve Matt Damon gibi yıldız isimlerle çalıştı. En son geçtiğimiz yıl, Keanu Reeves'le yeniden bir araya geldiği "Kasım'da Aşk Başkadır (Sweet November, 2001)"da izlediğimiz Theron'u bu hafta "Çılgın Kızlar (Waking up in Reno)" filmiyle vizyona konuk ediyoruz. Bu filmin oyuncu kadrosuna bakıp (Billy Bob Thornton, Patrick Swayze), "Theron artık iyi oyuncuların olmadığı bir projede yer almaya niyetli gibi gözükmüyor" sonucuna varmak o kadar da zor değil. 2003 yılı için de daha şimdiden üç film için imza atan güzel yıldızın, bu tempoya nasıl dayandığını soranlara yanıtı hazır: "Sanırım içimde dışarı çıkmayı isteyen çok fazla şey var. Bunların zamanı geldikçe azalacağına eminim, ama şu anda onları dizginleyip boş zaman geçirebilmek bana çok zor geliyor. Galiba içimdeki enerji, ilgilendiğim şeyler ve insanlara duyduğum sevgi, hâlâ çok büyük"
Sinema.com
Charlize Theron'u anlatmaya 'henüz 27 yaşında...' diye başlamak mümkün; şimdiye kadar hakkında yazılan pekçok yazı bu şekilde, 1975 doğumlu güzel aktrisin gençliğini ön plana alarak başlamış. Ancak bu hafta Theron'un çok güçlü bir rakibi var: Angelina Jolie. Her ne kadar aralarında yalnızca iki aylık bir yaş farkı olsa da (Jolie 4 Haziran, Theron'sa 7 Ağustos doğumlu) terazinin kefelerine koyduğumuzda, Jolie'nin biraz daha ağır bastığını kabul etmemiz gerekiyor; bir de geçtiğimiz hafta vizyona giren 8 Kadın'daki Virginie Ledoyen, Suzon Ludivine Sagnier gibi genç yıldızları hatırlayınca, Theron'dan 'henüz 27 yaşında' diye bahsetmek iyice güçleşiyor. O, artık umut vaat eden, genç bir Hollywood star adayı olmanın ötesine geçmiş, yer aldığı her filme damgasını vuran, attığı her adımdan emin bir yıldız. Hal böyle olunca, Theron'u birkaç yıl öncesine kadar yapıldığı gibi "Yeni Cameron Diaz" türü yakıştırmalarla anlatmaya çalışmak, beyhude bir çaba olmanın ötesine geçemiyor, onu yaptığı işlere referans vererek anlama/anlatma zorunluluğundan kaçmak, artık eskisi kadar kolay değil.
Berbat bir çocukluk
Bugünkü Theron'u anlamak için (yalnızca aktris kimliğiyle değil, yaşamın diğer alanlarında takındığı tavırla da) çocukluk yıllarına, doğup büyüdüğü Güney Afrika'ya uzanmak, "bundan daha doğal yaşayamazsınız" dediği çocukluk yıllarına gitmek gerekiyor. Bu yıllardan gözümüze çarpan şeyler pek de iç açıcı değil: İflah olmaz, alkolik bir baba; sürekli kavga edilen bir ev ve sağlıklı bir çocukluk yaşayamamasına neden olacak, ekonomik sıkıntılarla dolu bir yaşam... Ancak Theron'un yaşamının Güney Afrika ayağındaki zorluklar, sadece bu tür, dünyada pekçok insanın içinden geçmek zorunda kaldığı bu tür genel durumlarla sınırlı değil. Henüz 15 yaşına geldiğinde, alışıldık bir kavga sırasında, annesi kendini ve Charlize'ı korumak için eşini vurmak zorunda kaldı. Babasını bugün bile nefretle hatırlayan Theron, bu nefreti genelleyerek, uzun bir süre tüm erkeklere karşı düşmanca duygular beslemiş. Bu sorununu aşmasında, çok iyi bir insan olan ve kendisine şefkatle yaklaşan üvey babasının yardımlarınıysa minnetle anıyor. Theron'un yaşamındaki bu dönüm noktası, bugün doğup büyüdüğü ülkesi hakkında pek olumlu şeyler düşünmemesiyle yakından ilgili. Oynadığı, tecavüz karşıtı bir tanıtım filminin Güney Afrikalı beyazların şikayetlerinden dolayı yasaklanması, ona babası gibi insanların hoş görüldüğü çocukluk yıllarını hatırlamasına yol açmış olmalı. ("Güney Afrika'nın bugün dünyaca bilinmesi gereken en önemli özelliği bir 'tecavüz merkezi' oluşu. Yaklaşık 26 dakika arayla bir kadın tecavüze uğruyor. Ama bundan daha da kötüsü, tecavüze karşı olan erkeklerin, kendi problemleri olmadığı için bu olaylara karışmayışı")
Kavgayla gelen şöhret
Yaşamının bu zor döneminde, kendini çevreleyen zincirlerden kurtuluşu, güzel yıldızın 16 yaşında kendisine yapılan bir modellik teklifini değerlendirerek İtalya'ya gitmesiyle gerçekleşmiş. Daha sonra New York'taki bir çekimin ardından Avrupa'ya dönmeyip ABD'de kalmayı tercih eden Theron, farkında olmadan onu Hollywood'a sürükleyecek adımı da atmış oldu böylece.
Manhattan'da geçirdiği günler çok güzel başladı: Çocukluk göz ağrısı olan baleye, hem de Joffrey Bale Grubu'na girerek geri döndü. Ancak bu mutluluğu uzun sürmedi; dizindeki bir sakatlık dansı bırakmasına yol açtı. Bu durumun yarattığı depresyon, bir taşra kızı olan Theron'a çok yabancı olan New York'un boğucu atmosferiyle birleşince umudunu yitirmeye başlayan Theron, bir gün cebindeki 200 dolarla pılını pırtını toplayıp Hollywood'a yollanmaya karar verdi. Yola koyulurken pekçok umudu vardı muhakkak, ama eminiz biri ona beş parasız olduğu bir sırada, kimden aldığını hatırlamadığı bir çekin karşılıksız olduğunu iddia eden banka memuruyla tutuştuğu kavganın onu sinemaya taşıyacağını söylese kendisiyle dalga geçildiğini düşünürdü. Evet, pekçok iyi oyuncu gibi Theron'daki yeteneğin keşfi de kaderin doğru insanı doğru yere yollamış olmasına dayanıyor: Theron, banka memuruyla ateşli bir tartışmaya tutuştuğu ve dünyayı umursamadığı bir sırada, John Hurt gibi bir ismin menajerliğini yapan John Crosby'nin orada olması ve kendisine kartvizitini vererek aramasını istemesi, yedi ay sonra rol alacağı ilk filmin biletiydi aynı zamanda.
Charlize, usta yönetmenler ve birbirinden ünlü yıldızlarla...
Doğal güzelliğiyle Hollywood'un altın çağındaki yıldız isimleri çağrıştıran Theron, 'güzelliğini zekâsıyla birleştirerek', üzerine bir de artık kendisine iyi davranmaya başlayan talihini ekleyerek, Hollywood'da kısa sürede göz kamaştırıcı bir yükseliş yaşadı. 1996 yapımı "2 Days in the Valley" eleştirmenler tarafından pek beğenilmese de birçok kişi Theron'daki cevheri fark etmişti. Bu kişilerden biri de ona ilk yönetmenlik denemesi "That Thing You Do!"da (1997) Tom Everett Scott ve Liv Tyler gibi isimlerle birlikte ona da yer veren Tom Hanks'ti. Ancak, Theron'u tüm dünyaya tanıtan, 1997'de Keanu Reeves ve Al Pacino gibi iki dev isimle birlikte başrolde yer aldığı "Şeytanın Avukatı (The Devil's Advocate, 1997)" Bu filmde Reeves'in canlandırdığı hırslı avukat Kevin Lomax'ın karısı Mary Ann Lomax'ı canlandıran Theron'un Reeves'le seviştiği sahne ve Al Pacino'nun canlandırdığı John Milton'ın tecavüzüne uğradıktan sonra yara bere içindeki vücuduyla kiliseye günahlarından arınmaya gittiği sahneler, bugün hâlâ hafızalarda. Böylece Theron'un önlenemez yükselişi de başlamış oldu:
Peş peşe rol aldığı "Celebrity (1998)", "Koca Bebek Joe (Mighty Joe Young, 1998)", "Astronotun Karısı (The Astronaut's Wife, 1999)", "Tanrının Eseri, Şeytanın Parçası (The Cider House Rules, 1999)", "Soygun (Reindeer Games, 2000)", "The Yards (2000)", "Onurlu Bir Adam (Men of Honor, 2000)", "The Legend of Bagger Vance (2000)" gibi filmlerde Woody Allen, Lasse Hallström, John Frankenheimer, Robert Redford gibi usta yönetmenler ve Leonardo DiCaprio, Johnny Depp, Tobey Maguire, Ben Affleck, Mark Wahlberg, Joaquin Phoenix, Robert De Niro, Will Smith ve Matt Damon gibi yıldız isimlerle çalıştı. En son geçtiğimiz yıl, Keanu Reeves'le yeniden bir araya geldiği "Kasım'da Aşk Başkadır (Sweet November, 2001)"da izlediğimiz Theron'u bu hafta "Çılgın Kızlar (Waking up in Reno)" filmiyle vizyona konuk ediyoruz. Bu filmin oyuncu kadrosuna bakıp (Billy Bob Thornton, Patrick Swayze), "Theron artık iyi oyuncuların olmadığı bir projede yer almaya niyetli gibi gözükmüyor" sonucuna varmak o kadar da zor değil. 2003 yılı için de daha şimdiden üç film için imza atan güzel yıldızın, bu tempoya nasıl dayandığını soranlara yanıtı hazır: "Sanırım içimde dışarı çıkmayı isteyen çok fazla şey var. Bunların zamanı geldikçe azalacağına eminim, ama şu anda onları dizginleyip boş zaman geçirebilmek bana çok zor geliyor. Galiba içimdeki enerji, ilgilendiğim şeyler ve insanlara duyduğum sevgi, hâlâ çok büyük"
Sinema.com
8 Mart 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)