Hamdolsun bu yılki Oscar'ları da birlik beraberlik ve barış içinde teslim ettik. Ne Sean Penn, ne Susan Sarandon-Tim Robbins ekibi, Bush ve yönetimine küfür etmediler. Halbuki benim bütün gece beklediğim oydu. Yoksa Oscar'ların kime gideceği zaten belliydi. Yüzüklerin Efendisi silip süpürecek, Charlize Theron ayakta alkışlanacak, 'Soğuk Dağ' filmine mutlaka bir ödül gidecekti. Zaten her Oscar sonrası, ödüllerden çok, hangi aktrisin ne giydiği, kırmızı halı üzerinde ne açıklama yaptığı konuşulur.
Malumunuz, 'kırmızı halı' olayı ülkemizde de başladı artık. Film galaları, sadece gazetecilerin, blucinli gençlerin, meraklıların toplandığı, fosur fosur sigara içilen floresan ışıklı fuaye ortamından çıktı. Çıktı da, kırmızı halı olayı öyle basit bir şey değil ki! İlk bakışta, muhtemelen en ucuza yaşanacak en büyük lükstür kırmızı halı. Sonuçta metrekaresi beş milyona mı, on milyona mı, alırsın, serersin, bitti. Birden işin havası değişiverir. Ancak, önemli olan halının kendisi değil tabii, üzerinde yürüyenler.
Zamanında, havalı bir derginin editörü olduğum için yurtdışında böyle kırmızı halılı davetlere falan katılmışlığım çok. Hem de öyle Naomi'li, Elizabeth Taylor'lı, Prens Charles'lı davetler yani, boru değil. Bu esnada, kırmızı halının üzerinde yürüme usulünü de öğrenmiş bulunduk. (Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, düşünüyorum da benim ünlü olmadan önce çok daha ışıltılı bir hayatım varmış yav! Avrupa'da defileler, böyle havalı davetler... Şimdi bütün gün otur evde, üzerinde eşofmanla yazı yaz. Neyse.)
Olay şudur: Kırmızı halı, üzerinde rap rap yürümek için değil, durup fotoğraf çektirmek ve röportaj vermek için varolan bir fon. Ünlü, kırmızı halıya ayağını attığın andan itibaren, zaten yanlarda birikmiş onlarca basın mensubu, ona ismiyle bağırmaya başlıyor. Misal, 'Charlize' dendiği anda, Charlize'in, sesin geldiği yana bakıp, vücudunu en fotojenik hale getirerek gülümseyip poz vermesi lazım. Bunlardan yüz tane olunca yıldızların işi zorlaşıyor tabii. On metrelik kırmızı halıda yarım saat geçirenler var.
Bir de en ön sırada birikmiş televizyon röportajcılarını ekle. Hepsi birer soru sorsa... Yani film yıldızının, Oscar gecesi, esas mesaisi bu kırmızı hali. Halbuki bizde ne oluyor? Geçen gün seyrettim, İstanbul'da bir gala öyle kalabalık ki, kırmızı halı üzerinde ünlüler birbirine çarpıyor, birbirinin ayağına basıyor. Sonra basınımız da gidip: "Bilmemkim size çarptı, acıdı mı?!" gibi dünya magazin basınında ilk kez sorulmuş sorular yöneltiyorlar. Tabii, ünlülerin bir kısmının tarladan, dağdan, direkt kırmızı halıya ışınlanmış olmasının etkisi de var. Kolay değil, açık araziden sonra dar bir halı üzerinde itiş kakış yürümek. Bu raconu da öğreniriz zamanla diye düşünüyorum. Fakat ithal ettiğimiz her kültürel olaydaki gibi, bunda da 'altyapı eksikliğimiz var!' Yurtdışı davetlerde, kırmızı halı, her yandan yere sabitlenir ki, topuklu ayakkabılarla, hanımlar, halının kıvrımlarına takılıp düşmesinler diye.
Bizde, yanılmıyorsam kendi haline bırakılan kırmızı halıların ilk kurbanı Yeşim Salkım olmuştur. Bir açılış veya galada, net hatırlamıyorum, daha davetin girişinde yüksek topuklu ayakkabıları bir yere (bence halıya!) takılınca düşüvermişti. "Nazar mazar" dendi ama gerçek budur! Fark ettiyseniz, Hülya Avşar Şov'da da kırmızı halı hoşluğu yapılmış. Hani konuklar kırmızı halıdan yürüyerek sahneye gelsinler, gibi bir jest. Fakat bunun şarkıcısı vaar, dansözü vaaar. İlk halılı programda, oryantal Tanyeli, göbek atarken, yedi sekiz defa, halıya takılıp kapaklanmaktan son anda kurtuldu!
Benim tavsiyem, bir an önce bu batı taklitçiliğinden kurtulmamızdır! Kendimize göre orijinal bir çözüm bulalım. Mesela kırmızı halı değil de, kırmızı halıfleks kaplatalım gala girişlerine. Böylece kimse düşmez. Ekonomiktir. Ayrıca silinebilir, leke tutmaz. Çözüm tükenmez, insan yeter ki istesin.
Gülse Birsel
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder